21 Mayıs 2016 Cumartesi

Depresyonla Başa Çıkma Yöntemi Olarak Kore Dizileri

Hello Everyone!

Bloğumun ilk yazısında, Kore dizilerine nasıl başladığım, sonrasında nasıl gerisinin geldiği konusunu anlatmak istiyorum. Aslında bu konuda tam bir arkadaş kurbanıyım. Bir gün Gülşen: "Ya kızım Kore dizilerine başladım. Çok güzel sen de izlesene." dedi, hayatım değişti.

Aslında depresyonun dibinde olduğum zamanlardı. Hayattan, işimden, çevremden, evimden... her şeyden bıkmış olduğum bir dönemdi. Kendimi Haliç'e atmamak için tek bir sebep bulamazken, birden Kore dizileri hayatıma girmiş bulundu. 7. sınıftayken ilk defa The Lord Of The Rings'i elime aldığım dönemdeki gibi hissetmiştim uzun süre sonra ilk defa. Güzel bir kitap gibi Kore dizileri çünkü. Çok Jane Austen bulurum bazı senaryoları mesela. O Jane Austen kitaplarındaki tadı, saf aşkları, komediyi, ironiyi, Türk dizilerinde kaybetmeye başladığımız o Yeşilçam havasını solumak Kore dizilerinde mümkün.

Böyle böyle, önce o dizi sonra diğeri derken, Korekolik oldum. O dönemde işimden de kovulup üç dört ay işsiz ve sefil bir şekilde evde oturunca, kendimi iyice gerçek hayattan soyutlayıp dizilere verdim. Bir süre sonra Kore dizileri kesmedi, Tayvan, Japonya, Çin, Tayland, Hong Kong dizilerine de başladım. Tekrar iş bulup normal insan hayatına dönsem de, hala bu sevgim ve ilgim devam etti. Şu an evde dördü üvey yavru olmak üzere 8 kediyiz, kendi öz kedilerimden birinin adı Oppa, diğerinin adı Ninja. Üvey yavrulardan gözü kör olana da Unnie adını verdim. Çünkü muhtemelen diğerleriyle birlikte sokağa bırakmaya kıyamayıp onu eve alacağım. Oppa varken Unnie'siz ev olmaz.

Bloğumda hem uzak doğu dizileri hakkında bilgiler verip izlediğim dizileri kritik ederken, hem de sevdiğim, bana dair diğer şeylerden de bahsetmek istiyorum. Kısacası, umarım takip ederken eğlenir, içeriklerimden faydalanırsınız.

Sevgiler.