31 Ağustos 2016 Çarşamba

Yeni Bir Çin Dizisi Keşfettim Süper

Bugün sizlere Love O2O’dan bahsedeceğim. Evet bir Çin dizisi.
love o2o ile ilgili görsel sonucu
Normalde Mainland China dizileri sevmem. Neden çünkü inanılmaz irrite edici bir dublajı olur. Bölüm sayıları fazla olduğu için hikaye inanılmaz süner. Çekilemeyecek kadar dramatikleşir. Çok sevdiğim Çin dizileri yok mu, elbette var. Ancak genelde iyi bir konuyu alıp bok ederek bırakırlar. Öyle çok heyecanla takip ettiğim bir elin parmaklarını geçmez.
Love O2O işte bu iyilerden biri. Başrol oyuncusu erkek inanılmaz yakışıklı. Hafiften Korelileri andırıyor. Başrol kız inanılmaz güzel. Üstelik online oyunlarla ilgili! Daha önce izleyip sevdiğim, ama yine sonunun pek güzel bağlanamadığını düşündüğüm ShanShan Comes To Eat’in yazarının romanından uyarlanmış. Klasik “possesive male lead”in allahı var burda. Esas oğlanımız, annesi babası öğretim üyesi olan, bilgisayar mühendisliğinde okuyan bir öğrencidir. Dahi olduğunu söylemeye gerek var mı bilmem?
love o2o ile ilgili görsel sonucu

 Daha genç yaşında kendisine şirket kurmuş, oyun geliştirmeye başlamış üniversiteden yurt arkadaşlarıyla. Yani klasik zengin çocuğu değil, henüz gelecek vaad eden biri. Ancak tüm o cheabol karakter özelliklerini kendisinde barındırıyor. A Chinese Ghost Story diye bir online role play oyunu oynuyor. Bir gün bir internet kafede, bu oyunu oynayan esas kızımızı görür. Onun oyunu oynayışına hayran olarak kullanıcı adını öğrenip oyunda takibe alır.
Bu role play oyununda, karakterler birbirleriyle partnerlik kurmak için evlenirler. Esas oğlan da direkt kızımıza yanaşır ve online olarak evlenirler. Birlikte güzel bir oyun partnerliği oluşturur, turnuvalar kazanırlar. Esas oğlanımızın oyunu severek oynayan yurt arkadaşlarıyla, yine online olarak tanışır. Esas oğlanımız kızı daha yakından tanımak için bilgisayarını hackler ve ders programını öğrenir. Babasının dersini aldığını görünce, normalde hiç gitmemesine rağmen derse gidip kızın yanına oturur. Hep etrafında dolaşır, kıza yazanlara piçlik yapar falan.
love o2o ile ilgili görsel sonucu
En sonunda, bir turnuvanın final maçı olduğu gün, esas oğlanımız trafik kazası geçirir. Dolayısıyla online olamaz. Esas kız bu duruma çok üzülür. Çünkü artık bir daha görüşmeyeceklerini düşünmektedir. Derken esas oğlanın arkadaşları online olup durumu açıklar. Tam bunun üzerine, oyun için hazırladıkları videonun telifiyle ilgili bir telefon gelir esas kıza. Kız bunu konuşmak istediğinde, artık zamanın geldiğini düşünen esas oğlanımız buluşma teklif eder. Kız daha ne olduğunu anlamadan “çıkmaya” başlamışlardır bile.
love o2o ile ilgili görsel sonucu
Dediğim gibi ben bu “demanding possesive male lead” olayını çok seviyorum. Bu dizide de son derece sevimli bir şekilde ilerliyor bu. Main Couple’ımızın kimyası inanılmaz tutmuş. Çok tatlılar. Bu tip dizilerde hep second lead sendromu yaşarken, burada hiç öyle bir şey olmuyor. Henüz 12. Bölümdeyim, toplam 30 bölüm var ve pazartesiden cumartesiye, günde 2 bölüm yayınlanıyor. Dramafever’dan takip ediyorum. Her gece 1 gibi, Amerikan doğu saatine göre akşam altıda bölümleri paylaşıyorlar.

Online oyunları ucundan kıyısından severek oynamış, değişik bir şeyler isteyen kişiler Love O2O’yu çok sevecek. 

23 Ağustos 2016 Salı

Henüz Başlayanlar, Yeni Gelecekler

Ağustosla birlikte, yaz da yavaş yavaş bitiyor. Bu yaz boyunca heyecanla beklediğim diziler de bir bir yayınlandı. Kimileri hayal kırıklığı iken kimilerini de baya beğendim. Sizlere kdrama evreninden haberler verip henüz yayınlanmaya başlayan, ya da yayınlanması planlanan, çokça beklediğim, yayınlanması için sabırsızlandığım diziler hakkında yazayım bugün de.
1-      Cindrella and Four Knights: Jung Il Woo’nun yeni dizisini çılgınlar gibi beklediğimi itiraf ediyorum. Yayınlanan ilk dört bölümüyle, benim kalbimi inanılmaz kazandığını söyleyebilirim. Hatta Uncontrollaby Fond ismi bence bu diziye verilmeliymiş J Kimi kimle ship’leyeceğim konusunda kararsızım. Hepsini alabilir miyiz J Dört şövalyemizin dördü de birinden iyi özelliklere sahip bence. Diziyle ilgili beni irite eden şeylerden biri, aşırı dramatik sahneler koymaları. Öyle cinsel taciz gibi kızın dibine girmeler, dramatik sarılışlar filan. Bu kadar çok ve abartılı yapılmaması lazım. Onun dışında her şey iyi. Henüz dizinin başındayız o yüzden şimdi 8/10 veriyorum. On numara beş yıldız mı olur yoksa çok bozdu mu deriz bilemem.
2-      Moonlight Drawn By Clouds: Park Bo Gum’un epey heyecanla beklenen yeni dizisi henüz başladı. İlk bölümün sonunda “Böyle güzel gülümsenir mi allahsız!” diye bağırtan Park Bo Gum, insanı koşa koşa Kore’ye gitme isteği uyandıracak yakışıklılığı ile “yakıyor” Tarihi dizileri çok sevmesem de ve tabii ki erkek kılığına girmiş kız klişesinden bir miktar gına gelmiş olsa da, sonuç itibariyle sevimliliği ile kurtarıyor. Erkek kılığına girmiş kadın rollerinde tepeyi Bromance ile Megan Lei gördü, daha iyisi gelebilir mi bilmiyorum. Ancak bu diziden çıkmayacağı kesin. Oyuncunun suratı kadınım ben kadınım diye bağırırken nasıl olacak bilemiyorum. Ancak bir şekilde tatlı ve güzel bir dizi izleyeceğimize eminim. Çünkü PARK BO GUM ULAN!
3-      Jealousy Incarnate: Gong Hyo Jin kolbastı oynasa izlerim. Bu benim kişisel zevkimden ziyade, şimdiye kadar yer aldığı inanılmaz yapımlardan da kaynaklanıyor. Greatest Love, Master’s Sun, Thank You, It’s Ok That’s Love gibi harika referansları olmasının yanında, bu dizide Jo Jung Suk gibi, Oh My Ghostes’ta aşık olduğumuz, King’s 2 Heart’ta kalbimizin direğini sızlatan mükemmel bir başrol var. Peki ya ikinci başrol? Go Kyung Pyo desem? Reply 1988’de kalbimizi çaldığı gibi burada da çalabilecek mi? Yarın olsa da izlesek modundayım. Umarım şeker beklerken mısır koçanıyla karşılaşmayız.
4-      Scarlet Heart Ryeo: Lee Jun Ki sevdiceğimin yeni dizisi olduğu için heyecanla beklememin yanı sıra, zaman yolculuklu dizileri seven biri olarak Çin versiyonunu izlemiştim. Çin dizilerini genellikle sevmem ve dizideki saç şekillerinin tamamen “turn off” olduğunu söylemeliyim. Üstelik bir müddet sonra zaman yolculuğu teması tamamen unutuluyor. Ancak Kore versiyonunda, Çin versiyonunda havada kalan zaman yolculuğu temasının daha iyi işleneceğini umuyorum. Beklentiler tavan. Lee Jun Ki <3 ben.
5-      Legend of The Blue Sea: 2013’ten beri herkesin beklediği proje geldi. Lee Min Ho, hem de Jun Ji Hyun ile birlikte bir dizide yer alacak. Dizinin çekimlerine başlanmış. Kasım ayı gibi yayınlanması planlanıyor. Beklentiler tavan, söylememe gerek yok. Kore’nin en güzel kadınının, doğum yaptıktan sonraki ilk dizisi olmasının yanı sıra, Lee Min Ho’nun da sanırım askerlikten önceki son dizisi olacak. Tüm dünyadaki Lee Min Ho hayranları pür dikkat bu projeyi bekliyor. Bir deniz kızı hikayesi olacak olan dizide, Lee Min Ho hem geçmişte, hem de günümüzde bir karakter canlandıracak, ilk defa bir dizide iki farklı rolü canlandırmış olacak.
6-      Hwarang The Begining: Evet Park Seo Joon hayranları, efsane geri dönüyor. Hwarang’ı izlemedim itiraf ediyorum, birincisini izlemeden ikincisini, üstelik tarihi bir diziyi neden merakla beklersin derseniz, Park Seo Joon için derim. Kış dizisi olacağı için her türlü izleniri olacağını düşünüyorum. Beklentilerim bu dizide çok tavan değil.
7-      Shopping King Louie: Seo In Guk’un geri dönüş projesi. Master’s Sun’da başlayan ve Reply 1997’de alevlenen aşkımızı tekrar yeşillendirip filizlendirecek bir proje olmasını diliyorum. Zira task force’lu polisli vs dizilerini izlemedim. Romantik komediye güzel bir geri dönüş yapacak gibi duruyor, zira zengin, her şeyi parası neyse veririz karşim diye çözmeye çalışan bir adamı canlandıracak. Tabii ki ona “her şey para değil lan” diyecek bir esas kızımız da yok değil. Hikaye güzele benziyor. Bize de 14 eylülü beklemek kalıyor.
8-      Our Gab Soon: Çok yaklaştı, başladı başlayacak. Song Jae Rim’in aile dizisi. Bu adamı aşırı beğeniyorum yalnız dizilerinin bir kısmı hep yeterli reyting alamadığı için erken bitiriliyor. Bu sefer 50 bölümlük aile dizisiyle başlıyor. Heyecanla bekliyorum, bakalım ne olacak.
9-      One Percent Of Anything: Kang Dong Wook’un hala dizilerde oynadığı o güzel zamanlarda efsane olmuş diziyi tekrar çevirmeye karar vermişler. Kang Dong Wook’un yerini kimsenin doldurabileceğini düşünmüyorum elbette lakin senaryo, kontrat evliliği, küstah adamın masum kıza aşık olması teması izlenmez mi? El mecbur izleyeceğiz.
10-   My Sassy Girl: 2017 için planlanıyor, daha çok var yayınlanmasına ancak oyuncu seçmeleriyle olsun, başrol erkeği ile olsun şimdiden adından söz ettirip beklentileri arşa vurdurmaya başladı. Joo Won’un dönüş projesi ki, kadın oyunculardan Gong Hyo Jin neyse, erkeklerde Joo Won odur. Jun Ji Hyun’dan sonra kim Sassy Girl’ü hakkıyla oynayabilir elbette bilemiyoruz ve açıkçası yerinin dolacağını da düşünmüyorum. Ancak tıpkı One Percent Of Anything’de olduğu gibi, el mecbur izleyeceğiz. Çünkü <3 Joo Won.
11-   The K2: Vurdulu kırdılı aksiyonlu dizileri sevmem, ancak bu Ji Chang Wook’un dönüş projesi ki kendisinin iki oda bir salon omuzları var. Başka bir şey de dememe gerek yok. Bol bol gereksiz duş sahnesi ve hatta üstsüz dövüş filan bekliyorum. Diziyle ilgili tek beklentim bu. (yazının sonuna doğru abazanlaşmak)
12-   Entourage: Amerikan dizisinden uyarlama ve Seo Kang Joon’un dönüş projesi. Açıkçası Amerikan dizisi uyarlaması olduğu için çok bir beklentim yok, orjinale ne kadar sadık olunur, neyi ne kadar gösterirler emin değilim. Ancak TVN dizisidir, izleniri olur.
13-   Fantastic: En sevdiğim, gözümüzün bebeği, Good Doctor’daki yakışıklı profesörümüz, Cunning Single Lady’deki yakışıklı ve nerd CEO’muz Joo Sang Wook’un dönüş projesini sona sakladım. Fantastik bir romantik komedi olacağı söylenen dizi, 2 Eylül’de başlıyor. Bir güzelliği de Ji Soo’da bu dizide oynayacak. İki güzel adam, hmmm… Bol üstsüzlü sahneli, bol duşlu dizi olsun. Amen.

Bu seferlik de benden bu kadar. Esen kalın sevgili kore dizisi severler. 

16 Ağustos 2016 Salı

Yeni Bir Manga Live Action Buldum Çokzel!

Bu aralar izlemeye dizi bulmakta sıkıntı çekiyorum. Hem yaz mevsimi olması nedeniyle ekranlarda hoş diziler olmuyor, hem olimpiyatlar yüzünden bazı dizilerin bölümleri yayınlanmayabiliyor. Bu dizi yokluğunda keşfettiğim çok şirin bir Japon dizisinden bahsedeceğim sizlere: Happy Marriage.
Başrollerimizde, daha önce burada bahsedip tavsiye ettiğim “Please Love The Useless Me” dizisindeki esas oğlanımız var. Ki kendisi daha önce Tayvan dizisi Just You’da da second lead’di.  Esas kızımız ise yine burada tavsiye ettiğim “Ouran High School Host Club” dizisinde yardımcı rollerden birindeydi.
Aslında konusuyla benzer pek çok Kore ve Japon dizisi izledik. Fakir, gırtlağa kadar borç içinde ama çalışkan kızımız, beş para etmez babasının tefecilerden aldığı borcu ödemek için kendisini paralarcasına çalışmakta, gündüzleri bir elektronik mağazasında satış elemanı olarak çalışırken, akşamları gece kulüplerinde hosteslik yapmaktadır. Gece kulübü hostesliği de ne derseniz, Japon usulü konsomatrislik işte. Derken günlerden bir gün, gece kulübünde bir müşteri kızımıza sarkıntılık ederken, kahraman bir şövalye gelip onu kurtarır. Esas oğlanımız, bu işi para için yapıyorsan al sana para, bırak böyle işleri nutuğu çekip kızımızı aşağılayınca, suratına suyu yer tabi.

Dünyanın en saçma evlenme teklifi nasıl yapılır görmek mi istiyorsunuz, o halde Happy Marriage’i izleyin. Bu kadar da öküzlük olmaz arkadaşım. Benimle evlen diye yalvarmayacağım sonuçta bu işten karlı çıkan sensin ne demek? He ama teklif ettiği yüzüğü görünce insan bi şey olmuyor değil. Birdenbire ortaya çıkıp benimle evlenirsen tüm borçlarını öderim diyen bir adam. Amerika’da okumuş, şirket sahibi, daha büyük bir holdingin varisi. Esas kızımız kalkıp da bir “Neden?” diye sormuyor. Ama onun aklının başına gelmesini beklemeden sebebini öğreniyoruz. Beyefendimizin de çıkarı var. Öyle ilk görüşte aşık olduğu için değil.

Diğer dizilerden farkı nerede dersek, cevabım işlerin hızlı ilerlemesi olur. Bir Japon dizisi ortalama 10-12 bölüm olup bir bölümü de yaklaşık 45 dakika sürer. Bu dizimizin bölümleri 35 dk. Toplamda kaç bölüm olacağını ben de tam bilmiyorum. Ancak bir öpücük görmek için minimum 8 bölüm beklememiz gereken Kore dizilerinin aksine, bu iki şekerliğimiz daha 4. Bölümde işi pişiriyorlar. Şu an internette 7. Bölüme kadar İngilizce alt yazısı mevcut. 8. Bölüm henüz yayınlanmadı. Ben de 5. Bölüme kadar izledim. Ancak gözümü kırpmadan tavsiye ediyorum. En az Please Love The Useless Me kadar başarılı olacağına eminim. 

5 Ağustos 2016 Cuma

Yaz Aylarında Ne İzlesek?

Bu aralar ciddi dizi eksikliği çekiyorum. Benim gibi ne izlesem diye boğulup şu an hali hazırda yayında olan diziler hakkında görüşlerimi merak edenler var. Yazayım, yazıyorum:

DOCTORS: Bu diziyi büyük umutlarla bekledim zira Park Shin Hye. Ama büyük bir fiyasko çıktı. Bunun en büyük nedeni de benim ve benim gibi bir çok "batılı" izleyicinin irrite olabileceği bir konu yani "öğretmen-öğrenci aşkı"nı işliyor olması.

Şimdi hiç kimse "Ama onlar mezun olduktan seneler sonra..." diye başlamasın. Adam kendi ağzıyla demiyor mu o zaman en büyük pişmanlığım seni bırakmamdı diye. Kaldı ki, isterse mezun olduktan 20 sene sonra olsun, benim bir çocuğum olsa onun öğretmeniyle ilişkisi olmasını ASLA onaylamam. Konu beni rahatsız etse de izlemeye devam ediyordum ancak romantik olması gereken ancak beni son derece rahatsız eden o yağmur altındaki garip öpüşme sahnesinden sonra diziyi bıraktım. Kimseye tavsiye etmiyorum.
 

UNCONTROLLABY FOND: Bu diziyi o kadar çok bekledik ki, inanılmaz büyük bir beklenti oluştu. Oluşturdukları beklentiyi ise karşılayamadıklarını düşünüyoruz. Ancak bence diziye son derece haksızlık ediliyor. Edildi. Bu dizi kış zamanında çekildi, Yazın köründe yayınlanıyor. Hem konu, hem mevsim itibariyle yaz dönemi dizisi değil. Kışın Marriage Contract'ı soluksuz izleyen kitle, yazın köründe benzer konuyu izlemekte sıkıntı çekiyor. Hiçbirimiz ölümcül hastalığa sahip birinin aşkını izleyip ağlama modunda değiliz. Ona rağmen dizi çok güzel. Ben Kim Woo Bin ve Suzy'nin elektriğini beğendim. Ara ara "Lan keşke başrolde Park Shin Hye olsaydı" demiyor değilim. Beklediğimden çok daha değişik, ancak güzel. Sonuçta banyodan yeni çıkmış Kim Woo Bin içeriyor.

LETS FIGHT GHOST: Sıfır beklentiyle başladığım ama çok eğlendiğim bir dizi. Yaz dizisi diyebileceğimiz, tamamen sevimlilik üzerine kurulu bir dizi. daha önce Oh My Ghostess izleyip beğenmiş olanlar hiç durmasın izlesin. Şu ana kadar gayet güzel gidiyor. Sonunda üzüleceğimi hissetsem de sıkıntı değil.

W - TWO WORLDS: Bana göre yazın dizisi budur. Konusu, oyunculukları, kurgusu, efektleri vs her şeyiyle inanılmaz güzel. Lee Jong Suk, çoğu Kdrama severin aksine benim pek hoşlaşmadığım bir oyuncudur ve dizilerini izlemekte (Pinocchio dahil) epey zorlanmışımdır. Ama bu dizide tam anlamıyla neler yapabildiğini görmüş olduk.

29 Temmuz 2016 Cuma

Eğlenceli Kore Dizileri Tavsiyeleri

Selam Oppaistler, naber?

Geçen gün sözlükte, laf arasında kore dizileri ile ilgili bir bloğum olduğundan bahsetmiştim. Birçok kişi mesaj atarak bloğun linkini isteyip daha çok yazmam yönünde telkinde bulundu. Açıkçası bloğun adının Oppaist olmasının sebebi, kedimin adının oppa olmasıydı. Oppa geçenlerde vefat etti. O kadar üzüldüm ki, bloğa yazmak içimden hiç gelmedi. Yeni yeni buraya bakabiliyorum. Bundan sonra, evde kadınların hakimiyeti söz konusu, dişi kedilerim Heval, Ninja ve Yumak ile GIRLPOWER ULAN diye takılıyoruz. İlerde olur da bir erkek kedim olursa tekrar, adını Sensei koyacağım.
Girizgahı geçtiğimize göre, gelelim yazının asıl sebebine. Bugün, yaz aylarında ağır buğur dizilerden sıkılan, eğlenceli diziler izlemek isteyenlere, komik, naif, eğlenceli Kore dizileri tavsiyelerinde bulunacağım. Ben izlerken çok gülüp eğlenmiştim, umarım siz de eğlenirsiniz:

OH HAE YOUNG AGAIN: Eric Moon deyip sussam yeter aslında. Ancak olmaz, olamaz. 2016 yılında izlediğim en iyi, en komik dizilerden biri. Dram yönü olsa da, çok abartılmamış. Komedi unsuru, aslında asıl çiftten ziyade diğer çiftlerde. Eric’in manyak alkolik ablasına, Hae Young’ın deli annesine bayıldım. Normalde bir Kore dizisinde bir anneyi sevmem imkansıza yakındır.

Dizinin konusundan bahsedecek olursak, sevgilim aşkım birtanem Eric, Oh Hae Young adında bir kadınla sevgilidir, ancak düğün gününde terk edilir. Bu olaydan iki yıl sonra, Oh Hae Young’ın evleneceğini duyan Eric, düğününü sabote etmek için annesinin evlenmeyi düşündüğü iş adamından yardım isteyerek, tam düğün öncesi damadı dolandırıcılıktan tutuklattırır. Hapse gireceğini öğrenen damat Oh Hae Young’ı düğünden 1 (yazıyla bir) gün önce terk eder. Oh olsun lan dediniz değil mi? Demeyin lan. Çünkü terk edilen Oh Hae Young, aslında Eric’in sevgilisiyle aynı ada sahip, aynı okula gitmiş başka biridir. Eric, sürekli onun hakkında vizyonlar görmeye başlar ve olaylar gelişir. Bir Kore dizisinde görüp görebileceğiniz en süper en şahane öpüşme sahneleri bu dizide bu arada. Dip not olarak belirtelim ve hatta link verelim.


ONE MOM AND THREE DADS: Küçüklüğünde “3 adam ve 1 bebek” filmini izleyip sevmiş insanlar, naber? Bu diziyi seveceksiniz. Kesinlikle seveceksiniz.
Dizinin konusundan bahsedecek olursak, dört süper yakın arkadaştan biri, diğerlerinden önce evlenir. Eşi diğerleri için yengedir. Bunların evini toplar, çamaşırını yıkar filan. Arada içten içe uyuz olmaz mı, olur. Her neyse, bu çiftin çocuğu olmamaktadır ve bu kadını deli gibi üzmektedir. Aile içinde sorunlar olur vs. Sorun kocasındadır bu arada, kadın aşılama yoluyla hamile kalmak ister, ama eşinde sperm yok denecek kadar azdır. Arkadaşlarıyla içip içip ağladığı bir gecede, arkadaşlarını onun için sperm bağışçısı olmaya ikna eder. Olay şudur: üçünden de sperm örneği alıp bunları karıştıracak, sonuçta çocuğun babasının kim olduğunu kimse bilmeyecektir. Sarhoş kafayla “tabi lan manyak mısın” diyerek kabul ettikleri bu fikirden sabahına pişman olsalar da, durum çok geçtir. Spermler aşılamaya gitmiş, yenge hamile kalmış, çilekeş kocamız ise trafik kazasında ölmüştür.
Ortada hamile bir yenge, babasının kim olduğunu bilemedikleri bir bebek ve pişman olan, şaşkın, ne yapacağını bilemeyen 3 babamız vardır. DNA testi yaptırmayacaklarına yemin eden üç baba adayımızın bebekle maceraları İ-NA-NIL-MAZ komik. Benim favorim polis baba. Plase casanova baba. Çünkü bebeğe de en çok o baktı. En az sevdiğim cimri baba çünkü ben zaten cimri erkek sevmiyorum. Ama anneyi kimle ship’liyordun derseniz, elbette ki hiçbiriyle! Müdürle ship’liyordum çünkü Jo Sang Wook.

REPLY 1997: Reply serilerinin ilki ve beni en çok güldüreni. Bana daha çok hitap etme sebebi, sanırım ayrıntılı olarak hatırlayabildiğim bir döneme denk geliyor olması. 1997’de 10 yaşındaydım. 90’lar nostaljisi yapmak isteyen, o zamanları seven, 90’larda her şey daha güzeldi diyenler mutlaka izlemeli. Evet hiçbirimiz Kore’de büyümedik dolayısıyla onlara komik gelen çoğu 90’lar esprisini biz anlayamıyoruz. Ama çevirmenler sağ olsun, bazı önemli detayları açıklamışlar notlarıyla. Ancak evrensel şeyler, çağrı cihazından cep telefonuna geçişi, chat’te konuşmak için bekleyişi, çevirmeli bağlantıda açılmak bilmeyen fotoğrafları, annen telefon edecek diye internetten çıkmak zorunda olmanı falan hatırlıyorsan, çok eğlenirsin.

Dizi aslında bir nevi “how i met your mother” versiyonu. Bir lisenin mezunlar buluşmasında başlıyor. O gece yemekte bir çift evleneceklerini açıklayacak. Biz de çiftin kim olduğunu tahmin etmeye çalışıyoruz. Dizi boyunca ship’ler havada uçuşacak ben diyeyim. Şahsen ben bi değişiklik olsun diye eşcinsel çifti destekliyordum ancak her zamanki gibi eşcinsellik kazanmadı.


HIGH END CRUSH: Jung Il Woo seviyor musunuz? O zaman buyurun J Bu bir web dizisi, dolayısıyla 15’er dakikalık bölümlerini metrobüsle işten eve giderken falan izleyebilirsiniz bile. (ben Beylikdüzü-Eyüp arasında bitirdim) Hayatında her şeye sahip bir prodüktörün, sahip olamayacağı bir kadına ilk görüşte aşık olup bunu fark etmeyişi üzerine gelişiyor. Etkilenme sebebini “star ışığı var”a bağlayıp kızın peşinde “sözleşme de sözleşme” diye koşturması, kızımızın her reddedişinde küçük Emrah’a bağlaması, Bana göre son derece saçma ve komik “şortlu takım elbise”ler. Ya o şortlu takım elbiseler nedir ya? Nedir? Jung Il Woo ve psikoloğuna ayrı, yardımcısına ayrı yarıldım. Hakikaten komik, eğlenceli, güzel vakit geçirten, gereksiz dramalarla sıkmayan çok tatlı bir dizi. Bir web dizisi olduğu ve gençlere yönelik çekildiği için Jung Il Woo severlerin heyecanla bekleyeceği güzel öpüşmeler yok. Ki Il Woo oppa baya güzel bi öpüşücüdür yani biliyo bu işi diğer dizilerinde gördük. O açıdan biraz hayal kırıklığı olsa da, arabadaki öpücük yine de fena sayılmazdı.


NOBLE MY LOVE: Oh My Venus’ü izlerken Sung Hoon’a hayran olup onu daha çok izlemek isteyenler var mıydı bilmiyorum, şahsen ben istemiştim. Noble My Love ağzıma bir parmak bal çalsa da, YETMEDİ. Çünkü bu da bir web drama ve kısacık olması insanda “yaaa ama yaaa biraz daha uzun olsaydı keşke” hissi uyandırıyor. Hayatını kurtaran veterinere aşık olan bir iş adamını izliyoruz bu dizide. Ecnebilerin “Possesive Male Lead” dediği, bizim korumacı esas oğlan dediğimiz sapına kadar maço, kadınına sahip çıkan erkeğimizi izlemek güzel. Gerçi bu kadar maço erkek sadece dizilerde güzel anasını satayım. Gerçekte olsa bilmiyorum hoşlanmazdım herhalde. Sapık derdim. Ama kız için yapmaya çalıştıkları, kıskançlıkları güzeldi. Gençlere yönelik bir web dizisi olduğundan güzel öpüşmeler beklemeyin. Literatüre “manga kiss” olarak geçen ve kazara birbirlerinin üzerine düşme suretiyle öpüşme şeklinde tarif edeceğimiz dünyanın en fake öpüşmelerinden birine sahip. Biraz Japon dizisi/manga live action tadında çekildiğini unutmadan izleyin. Bir de DİZİDE KEDİ VAR.



Geldik bir Zipirinsan ile Dizi Top 5 listemizin daha sonuna. Yayında ve yapımda emeği geçen herkese teşekkürler. Esen kalın! 

22 Temmuz 2016 Cuma

Eğlenceli Japon Dizileri Tavsiyeleri


Bugün sizlere, "dorama dünyasına girmek, Japon kültürünü görmek, eğlenceli, lighthearted bir şeyler izlemek istiyorum, romantizm açığım var ayna nöronlarımın empatisi kaşındı" diyorsanız, çok sevdiğim japon dizilerinden tavsiyeler vereceğim:

PERFECT GIRL EVOLUTION: Manga uyarlaması bu dizi, manyak teyzesi tarafından tutulmuş 4 adet yakışıklı üniversite öğrencisi tarafından hanım hanımcık bir kıza dönüştürülmek istenen, korku filmi hayranı, kompleksli gotik kızçe Sunakochan'ın hikayesi. Dizide en hoşuma giden kısım, herkesin en sonunda Sunako'yu olduğu gibi kabul edip sevmesi, bir makeover gerçekleşmemesi oldu. Güzelleşip makyaj/estetik sonrası yakışıklı erkeği kapan kız hikayeleri yerine, gayet olduğu gibi haliyle de sevilip değer gören bir karakterin olduğu bu dizi, sadece favori Japon dizim değil, favori dizim de aynı zamanda.


FROM 5 TO 9: Yine bir manga uyarlaması, yine bir kahkaha bombası. Dünyadaki tek kusuru boyunun birazcık kısa olması olan Yamapi, ilk görüşte aşık olduğu kızı stalker gibi takip eden bir budist rahip rolünde. Kızdan etkilendikçe budist öğretilerini açıp okuyan, buz gibi soğuk suyun altına giren, ne olursa olsun aşkından vazgeçmeyen erkek karakterimiz, sevdiği kızı kaybetmemek için yaptığı puştlukları da itiraf edebilen bir yapıda. Mangasındaki kadın karakteri hiç sevmesem de, live action uyarlaması gerçekten mangadan daha iyi olmuş. En iyi japon dizilerinde ilk ona girer. 


PLEASE LOVE THE USELESS ME: Kendisinden yaşça küçük sevgilisine para yedirmelere doyamayan, 30 yaşında, işsiz, parasız kadın kahramanımız, bir gün sokakta açlıktan kedi maması yerken, eski işyerindeki doğal düşmanı olan üst yöneticisi/patronu tarafından basılır. Haline acıyıp yeni açtığı kafesinde iş, borç ve kalacak yer verdiği faydasız kadın karakterimiz, gerçekten faydasızlıkta çığır açıyor ara ara. Second lead sendromunun dibine vurulduğu bu dizide, beni en çok çeken şeyler: tabii ki dünyanın en tatlı sarmanının bu dizide olması, gumiho gibi et de et diye deliren bir baş kadın kahraman olması ve dünyanın en iğrenç ipli donunun başrol olması sadfghfgdfs don önemli hanımlar beyler. Dona dikkat.

OURAN HIGH SCHOOL HOST CLUB: Mangasını ayrı, animesini ayrı, dizisini ayrı seviyorum. Zeki, cool ve fakir esas kızımızın, burslu girdiği zengin bebeleriyle dolu özel okulda, bir kulübe ait hayvan pahalı vazoyu kırıp esas erkeklerimiz tarafından erkek zannedilmesi ile başlayan hikaye, inanılmaz komik. Diğer gender bender Asya dizilerinden farkı, daha ilk bölümden herkesin her şeyi anlaması. Dolayısıyla kimseyi "lan kız olduğu nasıl anlaşılmaz" diye aptal yerine koymuyor. Üstelik dünyanın en uncool esas oğlanı var. Esas kızın travesti babası, aşırı mantıklı halleri, ikizlerin tatlılığı inanılmaz. live action, anime kadar yarmıyor. Animesini şiddetle tavsiye ederim. Ancak dizisi de devam filmi de yeterince komik. 



DEAR SISTER: Bu dizi, diğerleri gibi komik değil. Dram yönü ağır basıyor. Evlilik arifesindeki ablasının evini basan hamile ve asi esas karakter, zaman zaman sinir bozuculukta çığır açıyor. Ama abla kardeş ilişkisi görmek isteyen, friendzone'dan nasıl çıkılır, Meriçlikte tavan neresidir görmek isteyenlere tavsiye ederim. Dizide en sevdiğim şey, sonunda bana göre mantıklı ve doğru olan tercihi yapmış olması. Onun da ne olduğunu yazarsam çok büyük spoilera girer. 



ZENKAI GIRL: Sinirbozuculukta çığır açan, çocuk sevmeyen, zengin bir avukat olma hayalleriyle girdiği çok uluslu hukuk şirketinde, kendisini patronun veledine dadılık ederken bulan esas kızımızın, anaokulunda karşılaştığı bekar bir ev babasına aşık olmasının hikayesi. Esas çocuğa çok acıyacaksınız. Yazık adama. Komik mi, komik. 



PRIDE: En sevdiğim Japon dizilerinden biri ve aslında en gerçekçi olanlarından da biri. Spor ağırlıklı bir dizi olan Pride'da, ıssız adam sendromlu esas oğlanımız, kızın aşkına/sadakatine aşık oluyor. Mutlu sonla bitmeseydi ekranı kıracaktım. Yukarıda bahsettiğim dizilere nazaran biraz daha dark bir havası olan bu dizi, kesinlikle komedi değil. İki güleriz diye açacaksanız açmayın yani. Bir de Queen seviyorsanız, izleyin.



Yeni başlayacaklara, ağır dramlara, gözü yaşlı mutsuz sonlara alerjisi olanlara, Asya dizilerindeki aşırı salak kadın karakterlerden gına gelmişlere, gülmek, eğlenmek isteyenlere naçizane tavsiyelerim bunlardır.

5 Temmuz 2016 Salı

Canı Sıkılanlar İçin Kore Dizisi Tavsiyeleri - Tarihi Dizilere Mi Bakmıştınız?

Merhaba millet, naber?

Kore dizisi severlerin en büyük sıkıntılarından biri, izleyecek güzel bir dizi bulamama sıkıntısı. Evet, Google'a "kore dizisi tavsiyeleri" yazdığınızda bir sürü ama bir sürü tavsiye bloğu çıkıyor. Lakin sıkıntı, bu bloglardaki tavsiyelerin yeni başlayanlar için olması. Dolayısıyla, bir süredir kdrama ile ilgileniyor ve izleyecek doğru düzgün bir dizi arıyorsanız, nereye bakacağınızı bilemiyorsunuz. 

Madem dizi tavsiyesi vereceğim, o halde konulu şekilde ilerleyelim. Benim en az sevdiğim kdrama tipi, tarihi olanlar. Bu tarz diziler korede çok tutulduğundan, elbette ki bolca çekiyorlar. Kore tarihi hakkında zerre fikrimiz olmadığından, konuları anlamak bizler için biraz zor olsa da, değişik bir kültürü ve tarihi öğrenme açısından zevkli olabiliyor. Ben daha çok, geçmiş ile günümüz arasında bağ kuran, zaman yolculuklu, fantastik içerikli tarihi dizileri daha çok seviyorum. Kendimce oluşturduğum tarihi dizi top 5 listesinde hangi diziler var merak ediyor musunuz? O halde başlayalım: 

1- Faith: İzlediğim, daha doğrusu sonuna kadar izleyebildiğim ilk tarihi dizi olması sebebiyle, bendeki yeri ayrıdır. Goryeo krallığı döneminde, aynı zamanda çin prensesi olan kraliçenin saldırıya uğraması sonucu, kralın muhafızı cennetin kapısı denen bir geçitten geçerek, korenin lokman hekimi de diyebileceğimiz cennet doktorunu getirmeye gider. Tabii ki geçtiği yer bir zaman geçididir ve cennet doktoru olarak, esas kızımız plastik cerrah hatunu kaçırıp geçmişe götürür.  Kore dizilerindeki ezik kadın karakterlerden sıkılanlar için, son derece tatmin edici bir dizi. Zira kahramanımız gerek gelecekten gelmesi, gerek o dönemin insanlarının hayal bile edemeyeceği kadar iyi eğitimli olması, gerekse de kişilik yapısı itibariyle, pek öyle kimseye pabuç bırakmıyor. Elbette ki tüm bu kılıçlı savaşlı dövüşlü tarihi ortam ona göre değil, Ancak oturup ağlamak yerine kendince bir şeyler yapmaya çalışması inanılmaz güzel. 

2- Sungkyunkwan Scandal: İzlediğim tarihi diziler içersinde, supernatural olaylar barındırmayan tek dizi. Şu aralar ismi skandallarla anılan Park Yoochun'un Yoochun olduğu zamanlardan. Ve yine şu sıralar gerek Kore'de gerekse Çin ve Japonyada fırtınalar estiren Song Junki'nin erken dönem dizilerinden. Dünyanın en tatlı karakterlerinden biri olan Yeorim, yerim la ben bunu dedirtecek cinsten. 

Kadınların eğitim almasına izin verilmeyen dönemlerde, hiçbir erkekten geri kalmayan entelektüel birikimi nedeniyle, esas kızımız erkek kılığına girerek sungkyunkwan üniversitesinde eğitim almaya başlar. Bir yanında Park Yoochun, bir yanında Yoo Ah In ile uyuyan esas kıza kim imrenmez ki... Güçlü, zeki ve eğitimli bir kadın karakter barındırması açısından diğer dizilerden ayrılan bu dizimiz de, yine bedensel güç gerektiren zorluklarda kadınların çektiği güçlükler temalı cinsiyetçi mesajlar vermiyor değil. Ancak esas kızımız her koşulda bunların üstesinden gelmeyi bir şekilde başarıyor. GIRL POWER!!! 

3- Splash Splash Love: Bir zaman yolculuklu, tarihi dizi daha. Ancak bu bir mini dizi. Dolayısıyla tadı damağınızda kalıyor şimdiden söyleyeyim. Matematikten nefret eden esas kızımız, yağmurlu bir günde üniversite sınavına giderken bir su birikintisinden geçerek geçmişe gider. Burada, erkek (daha doğrusu hadım) zannedilerek kralın yakınında bulunma şansı kazanır. Kendi zamanında yetersiz olan matematik bilgisiyle geçmişte fırtınalar estirip adeta bir einstein muamelesi gören kızımız, ciddi manada fark yaratır.  Kore tarihine ve matematiğe farklı bir gözle baktıracak bu diziyi şiddetle tavsiye ediyorum. Başrol oyuncuları inanılmaz şirin. 

4- Scholar Who Walks The Night: Aslında Kore'de geçen vampir hikayelerini çok saçma buluyorum. Zira o kadar çok sarımsak tüketiyorlar ki, herhangi bir vampirin Kore sınırlarından içeri girebileceğini sanmıyorum. Adamlar vampirliğe karşı doğuştan bağışıklı, kanlarında sarımsak dolaşıyor. Lakin ki bir tarihi dizi olsun, hem de seksi bir vampir olsun diyorsanız, Scholar Who Walks The Night tam size göre. 

Road Runner'da Coyote'yi, Tom ve Jerry'de Tom'u, Tweety'de Sylvester'ı tutan biri olarak, ilk defa bir kore dizisinde kötü adamı tuttum. Biliyorum, siz de benim yerimde olsanız aynısını yaparsınız. Damon Salvatore'den sonra daha seksi bir vampir gelemez diyordum. Koreliler yapmış. Dediğim gibi, tarihi dizileri çok sevmememe ve Koreli vampir fikrini çok saçma bulmama rağmen, dizinin hayranı ve hastası oldum. 

5- Rooftop Prince: Yine zaman yolculuğu, yine ben. Eşinin öldürülmesi üzerine, katilleri aramak için yola çıkan veliaht prens, kazara geleceğe gidip bir çatı katına düşer. Daha önceki dizi önerilerimde hep geçmişe giden günümüz kadınlarının mücadelesi anlatılırken, bu dizide geleceğe gelen erkeklerin mücadelesi söz konusu. 

Klozeti kullanmayı bile bilmeyen dört erkeğin macerası sizi gerçekten gülmekten yerlere yatırsa da, dizinin sonunda kalbinizin bir köşesi burkulacak. Daha farklı bir sonu tercih ederdim ben açıkçası.